Fotoğrafa merakı üniversite yıllarında başladı; sanata, edebiyata, arkeolojiye, tarihe meraklıydı oldum olası; giderek dünyayı değiştirmeye, tıbba ve psikiyatriye merakı da aynı yıllara rastlar. Ardından, uzun bir ara girdi araya; 80’li yılların başlarından itibaren artık mesleğine gömülmüştü. Araştırma, konferans, dersler, klinik pratik, meslek örgütlenmelerinde aktif görevler ve bu görevleri bağlamında yüzün üzerinde ülkeye seyahatle geçiyordu günleri. Sanat ve fotoğraf müzelerini, sergilerini ihmal etmedi; tabii, elindeki kompakt makinaların deklanşörüne gelişine basmayı da.

Altmışından sonra, taa gençlik yıllarından beri uzaktan beğeniyle izlediği İFSAK’ta kurs görme, seminer ve projelere katılma zamanı bulabildi; ardından, fotoğraf hayatında daha geniş bir alana yayıldı. Fotoğrafın, dış dünya ile iç dünyasını birleştiren bir araç olduğunu; dış dünyayı kendisine göre yeniden inşa ederken iç dünyasını zenginleştiren bir araç olduğunu kavradı. Tekniğin önceliği, estetiğin üstünlüğü, yaratıcılığın hazzı demeye başladı; bu dediğinin peşine düştü. Fotoğrafın, makineyle çekilen değil, fotoğrafçının duyguları, düşünceleri ve becerileriyle yapılan bir sanat olduğunu kavradı.

Hayatına fotoğrafça anlamlar katma peşinde.

Görsel Öyküsü: Duvardaki ev, duvarlar, duvar